Eski Türkler Gök Tanrı dinine inanıyorlardı.
17. Yüzyıla gelinceye kadar kayıtlarda Şamanizm tanımlaması ile karşılaşmıyoruz.
Gök Tanrı inancının din adamları için Kam ve Baksı tanımlamaları vardır. Özellikle en yaygın olanı da Kam.
Şaman kelimesi Ruslar tarafından dünyaya yayılan bir kelimedir. Bu bilgileri araştırmacı Türk tarihçisi Servet Somuncuoğlu, -seyahatname- adlı kitabında özellikle belirtmiş.
Sonrasında da Rus tarih yayınlarında Gök Tanrı inancının tanımlaması Şamanizm oluyor.
Oysa bugün hiçbir Türk toplumunda Şamanizm tanımlaması yok.
Ruslarla çok yakınlaşmış olan Hakasya’da(Rusya Federasyonuna bağlı Türk cumhuriyeti) bu terim daha çok yerleşmiştir.
Dolayısıyla; nasıl ki Yahudilik için Hahamizm denilemeyecekse,
Nasıl ki Hristiyanlık için Papazizim denilemeyecekse,
İslam için İmamizm denilemeyecekse,
Gök Tanrı inancı için de Şamanizm denilemez, denilmemeli.
Bu nedenle Türkler tek Tanrı inancını, Allah’ı, Yaradan’ı, Gök Tanrıyı Araplardan öğrenmiş değillerdir.
Araplar putlara taparken Türkler binlerce yıldır tek Tanrıya, Gök Tanrıya inanıyordu.
Araplar Hz. Muhammed’in düşüncelerine, sosyal düzen kurallarına, ahlaki tavsiyelerine uymayı Hz. Muhammed’in ölümünden 25-30 yıl sonra tamamen bıraktılar.
Geriye sadece ibadet şekilleri ve Muaviye, Yezit ve Yahudi danışmanlarının ürettiği şekilsel kurallar kaldı.
Öyle ki, Hz.Ebubekir, Ömer ve Ali’nin çocukları ve Osman’ın yakın akrabaları öyle birbirlerine girdiler ki en cahiliye döneminde bile bu kadar acımasız, haksız katliamlar yapılmamıştı.
Yetmedi Hz. Muhammed’in son eşi Ayşe de arkasına binlerce Müslüman asker alarak Hz. Ali’nin çocuklarıyla, taraftarlarıyla kıyasıya savaşa girişti.
Ali dediğimiz taraf Hz. Muhammed’in soyunun devam ettiği taraftı. Yani damadı, kızı ve torunları.
Yani Hz. Ayşe, Hz. Muhammed’in soyuna savaş açmış oldu.
Üstelik te Ayşe’nin erkek kardeşi Ebubekir oğlu Muhammed Hz. Ali tarafını destekliyordu.
O tarafta savaşıyordu.
Yani demem şu ki, bu mücadelelerin tamamı iktidar savaşı, makam mevki, menfaat savaşı idi.
Kimse Hristiyanlarla, Musevilerle savaşmadı, Hristiyanlardan, Musevilerden bir kişinin burnu bile kanamadı.
Hz. Muhammed kendisi ekonomik ve siyasi güçlerinden dolayı halka zulmeden gruplarla savaşırken 30 sene sonra bunların hepsi unutuldu. Herkes masum Müslümanlarla savaşmaya başladı.
Herkes dünya malı biriktirme ve saltanat sürme
savaşı sürdürdü.
Bu uğurda onbinlerce masum Müslüman öldürüldü.
Öldürenler en yetkili Müslümanlardı.
Öyle ki Ebubekir’in oğlu Muhammed Ali tarafında savaşırken esir düştü, katledildi, gömüldü.
Ancak katleden tarafın en yetkilisi tatmin olmadı. Ebubekir oğlu Muhammed’i mezardan çıkarttı, bir çuvala koydurup cayır cayır yaktırdı.
Kerbela olayını zaten biliyorsunuz.
Bu çok kanlı acımasız vahşi iktidar mücadeleleri sürerken hiçbirinin aklına Allah korkusu, Kuran, ahlak, adalet, vicdan ve Hz. Muhammed tavsiyeleri gelmedi.
Kuran’ın, Hz. Muhammedin ahlaki ve insani yaşam idealini sonraki asırlarda yine Türkler yaşattı, koruyup bugüne getirmişti.
Şimdi düşünün binlerce yıldır Asya’da sayısız devlet kuran, hür, bağımsız ve egemen yaşamayı tek yaşam sebebi sayan Türkler Araplardan ne öğrenmiş olabilir?
Kaybettikleri onlarca ahlaki, vicdani erdemden başka.