DOLAR
32,3424
EURO
35,0948
ALTIN
2.310,52
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Zonguldak
Açık
20°C
Zonguldak
20°C
Açık
Cuma Parçalı Bulutlu
20°C
Cumartesi Açık
21°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C

EYÜP

67 AYDIN HABER

    EHL-İ SÜNNET DİNİNDE MECUSİ MANZARALARI (MİRAC)

    17.02.2023 21:14 | Son Güncellenme: 20.02.2023 12:48
    100
    A+
    A-

    EHL-İ SÜNNET DİNİNDE
    MECUSİ MANZARALARI
    (MİRAC)
    Şia ve Ehl-i Sünnet âlimlerinin kutsal ve dokunulmaz kabul ettikleri kaynaklarında bulunan bütün rivayetler yalan olmakla birlikte, Şia âlimleri tarafından inanç haline getirilen “Ğadir Hum” rivayetleri ile “imamet” meselesi, Ehl-i Sünnet kaynaklarında bulunan “İsra” ve “mirac” olayı, her iki mezhepte islam dinine ve Allah Resulüne karşı yalan ve iftiraların ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.
    Baştan sona kadar uydurma ve yalan olan kaynaklarına göre “isra” ve “mirac” olayı aynen şöyle cereyan ediyor.
    “Enes İbni Malik’ten (kutsal kaynaklarına göre hicretten sonra on yaşında müslüman olmuştur) Resulullah(s.a.v) in şöyle dediği rivayet edilmektedir.
    “Bana burak (katırdan küçük ve merkepten büyük, gözlerinin gördüğü en son yere adımlarını atan uzun ve beyaz bir hayvandır) getirildi.
    Ben ona bindim ve Küdüs’e vardım. Onu bütün Nebilerin bineklerini bağladıkları mescit kapısının arkasına bağladım.
    Sonra mescide girdim ve iki rekat namaz kıldım.
    Mescitten çıktığımda Cibril(a.s) bana bir bardak içki ile bir bardak süt getirdi.
    Ben sütü içtim. Bunun üzerine Cibril bana, “Sen fıtratı seçtin” dedi…”
    Malik İbni Sa’saa’nın hadisinde Nebi (s.a.v) isra gecesi hakkında ona söyle söylemiştir.
    “Ben Harim’de ( Rükun ile Makam arasında, Râvi diyor ki: “Hicr de demiş olabilir) uzanmış olduğum bir sırada, bana Cibril geldi.
    Göğsümü yardı ve kalbimi çıkardı. Sonra içi imanla dolu olan altından bir kap getirildi. Kalbim yıkandıktan sonra içine iman ve hikmet dolduruldu.
    Daha sonra eski haline getirildi. Sonra katırdan küçük ve merkepten büyük beyaz bir binek (Burak) getirildi. Ben onun üzerine bindirildim. Cebrail’in refakatinde dünya semasına yükseldim.
    Cibril gök kapısının açılmasını istedi.
    (Bekçi melek tarafından)
    “Kim o ? denildi.
    O da:
    “Cebrail’im” dedi.
    “Yanındaki kimdir?”
    “Muhammed’dir”
    “Ona vahiy gönderilmiş mi?”
    “Evet gönderilmiştir”
    “Merhaba gelen zata…” Bu gelen kişi ne güzel yolcudur!” dedi ve gök kapısını açtı.
    Ben birinci semaya varınca orada Adem ile karşılaştım.
    Cibril bana: “Bu senin baban Âdem’dir, ona selam ver” dedi.
    Ben de ona selam verdim. Âdem selamımı aldı ve: Merhaba salih oğluma ve salih elçiye” dedi. Sonra Cibril benimle beraber yukarı semaya geldi. Onun kapısını da çaldı.
    “Kim o?” denildi. “Cebrail’im” dedi.
    “Yanındaki kimdir?”
    Muhammed’dir”
    “Ona vahiy gönderilmiş mi?”
    “Evet, gönderilmiştir”
    “Merhaba gelen zata… Bu gelen kişi ne güzel yolcudur” denildi ve hemen gök kapısı açıldı.
    Ben ikinci semaya varınca, orada Yahya ve İsa ile karşılaştım.
    Cibril bana: “Bu gördüklerin Yahya ve İsa’dır. Bunlara selam ver” dedi.
    Ben de onlara selam verdim. Onlar da selamımı aldılar ve: “Merhaba hayırlı kardeşe, salih Nebi’ye” dediler. Sonra Cebrail benimle üçüncü semaya yükseldi. Onun da kapısını çaldı.
    “Kim o?” denildi.
    “Ben Cebrail’im”
    “Yanındaki kimdir?”
    “Muhammed’dir”
    “Ona vahiy gönderilmiş mi?”
    “Evet gönderilmiştir”
    “Merhaba gelen zata… Bu gelen kişi ne güzel yolcudur” denildi ve hemen hök kapısı açıldı.
    Ben üçüncü semaya varınca Yusuf ile karşılaştım.
    Cibril bana:
    “Bu gördüğün Yusuf’tur ona selam ver” dedi. Ben de selam verdim. O da selamımı aldı ve “Merhaba salih kardeşe ve salih Nebi’ye” dedi. Sonra Cibril benimle yükseldi ve dördüncü göğe vardı. Onun da kapısını çaldı.
    “Kim o?” denildi.
    “Ben Cebrail’im”
    “Yanındaki kimdir?
    “Muhammed’dir”
    “Ona vahiy gönderilmiş mi?”
    “Evet gönderilmiştir”
    “Merhaba gelen zata… Bu gelen kişi ne güzel yolcudur” denildi ve hemen gök kapısı açıldı.
    Ben dördüncü semaya varınca İdris ile karşılaştım.
    Cibril bana: Bu gördüğün İdris’tir, ona selam ver” dedi. Ben de ona selam verdim. O da selamımı aldı ve “Merhaba salih kardeşe ve salih Nebi’ye” dedi.
    Sonra Cibril benimle yükseldi ve beşinci semaya vardı. Onun da kapısını çaldı.
    “Kim o?” denildi.
    “Ben Cebrail’im”
    “Yanındaki kimdir”
    “Muhammed’dir”
    ” Ona vahiy gönderilmiş mi?”
    “Evet gönderilmiştir”
    “Merhaba gelir zata…” Bu gelen kişi ne güzel yolcudur” denildi ve gök kapısı açıldı.
    Ben beşinci semaya varınca Harun ile karşılaştım.
    Cibril bana: Bu Harun’dur, ona selam ver” dedi. Ben de ona selam verdim. O da selamımı aldı ve merhaba salih kardeşe ve salih Nebi’ye” dedi.
    “Sonra Cibril benimle yükseldi ve altıncı semaya vardık. Gök kapısını çaldı.
    “Kim o?” denildi.
    “Cibril’im” dedi.
    “Yanındaki kimdir?”
    “Muhammed’dir”
    “Ona vahiy gönderilmiş mi?”
    “Evet gönderilmiştir”
    “Bu gelen kişiye Merhaba…” Bu gelen kişi ne güzel yolcudur” dedi.
    Ben altıncı semaya varınca Musa ile karşılaştık.
    Cibril bana: Bu Musa’dır, ona selam ver” dedi. Ben de selam verdim. O da selamımı aldı ve sonra: “Salih kardeşe ve salih Nebi’ye merhaba” dedi.
    Ben Musa’yı geçince o ağlamaya başladı.
    “Niçin ağlıyorsun” denildi.
    O da: Benden sonra bir genç Resül gönderildi ki, onun ümmetinden cennete girenler benim ümmetimden cennete girenlerden daha fazladır. Ona ağlarım” dedi. Sonra Cibril, benimle yedinci semaya yükseldi.
    Gök kapısını çaldı.
    ” Kim o?”
    “Cibril’im” dedi.
    “Yanındaki kimdir?”
    “Muhammed’dir”
    “Ona vahiy gönderilmiş mi?”
    “Evet gönderilmiştir”
    “Merhaba bu gelen zata…” Bu gelen misafirdir” dedi.
    Ben kata varınca, orada İbrahim bulunuyordu. Onunla karşılaştım.
    Cibril bana: “Bu gördüğün zat baban İbrahim’dir, ona selam ver” dedi.
    Ben de ona selam verdim. O da selamımı cevapladı ve: “Merhaba salih oğluma, salih Nebi’ye” dedi.
    Bütün bunlardan sonra Sidre-i Münteha bana yaklaştırıldı. Bir de gördüm ki, yemişleri Bahreyn’in Hacer kasabasının testileri büyüklüğündedir.
    Yaprakları da fillerin kulakları gibidir.
    Cibril bana:
    “İşte bu Sidre-i Münteha’dır” dedi.
    Orada dört nehir vardı. İkisi gizli, ikisi de açık idi.
    Ben: Ey Cibril! Bu dört nehir nedir?” diye sordum.
    Cibril: “Batın(gizli) olanlar cennette iki nehirdir. Zahir olanlar ise, Nil ve Fırat nehirleridir” dedi. Sonra Beyti Ma’mur bana yaklaştırıldı. Sonra bana şarap, süt ve bal dolu üç bardak sunuldu. Ben süt bardağını aldım.
    Cibril bana:
    “O senin ve ümmetinin üzerinde olduğu fıtrattır”
    dedi.
    Sonra benim ve ümmetimin üzerine günde elli (50) vakit namaz farz kılındı.
    Ben de döndüm. Yolda Musa’ya uğradım.
    O bana:
    “Ne ile emrolundun?” diye sordu.
    Ben de:
    “Günde elli (50) vakit namazla emrolundum” dedim.
    Günde elli vakit namaza ümmetinin gücü yetmez. Vallahi ben senden önce denedim ve İsrailoğullarını sıkı bir denemeye tâbi tuttum. Sen Rabbine dön ve ümmetin için hafifletilmesini iste” dedi.
    Ben de dönüp geldim. Yine bana önceki tavsiyede bulundu. Ben de dönüp aynı niyazda bulundum. On vakit namaz daha indirildi. Ben yine Musa’ya döndüm. O da bana yine evvelki gibi tavsiyede bulundu. Ben de dönüp Rabbime niyaz ettim. On vakit namaz daha indirildi. Ben yine Musa’ya dönüp geldim; o da bana evvelki gibi tavsiyede bulundu. Ben de dönüp Rabbime arz eyledim ve her gün on vakit namazla emrolundum.
    Ben yine Musa’ya geldim ve o da yine daha önceki bir tavsiyede bulundu. Ben de dönüp Rabbime niyazda bulundum. Bu defa beş vakit namazla emrolundum. Yine Musa’ya geldim. Bana:
    “Ne ile emrolundun?” diye sordu.
    Ben de:
    “Her gün beş vakit namaz ile emrolundum” dedim.
    O da:
    “Ümmetinin her gün beş vakit namaza gücü yetmez.Ben senden önce insanları çok denedim.
    İsrailoğullarını sıkı bir şekilde sınadım. Şimdi sen tekrar Rabbine dön ve ümmetin için biraz daha hafifletilmesini dile” dedi.
    Ben de:
    “Rabb’ime çok niyaz ettim. Artık dönüp arz ve niyaz etmeye utanırım. Buna razı ve teslim olacağım” dedim.
    Oradan ayrılınca bir nida geldi.
    “Ben beş vakit namazı farz olarak hükmettim ve fazlasını kullarımdan hafifletttim”
    ( Buhari, 3207; Müslim,164)
    Bu Buhari ve Müslim rivayeti Allah’a ve Allah elçilerine bir iftira ve hakaret olduğu gibi dini ve Allah’ın âyetlerini eğlenceye almak anlamına gelmektedir.
    Dinlerini oyun ve eğlence edinen Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri ile ilgili Kur’an’ın hükmü şöyledir.
    “Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bana) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felakete uğramaması için Kur’an ile nasihat et. O nefis için Allah’tan başka ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçi.
    O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. Hakikatın üzerini öttüklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır”
    (Enam- 70)
    ŞÜPHESİZ ALLAH DOĞRU SÖYLEDİ.

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

    Giriş yap

    Kayıt ol

    Şifre sıfırla

    Lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin, e-posta yoluyla yeni bir şifre oluşturmanızı sağlayacak bir bağlantı alacaksınız.